Herkese selamlar, şimdi dün sabah
bir twit paylaştım, Mahfi Eğilmez’in yapısal reformların ne olduğunu anlattığı
doyurucu bir yazıyı retweet ettim. Ancak yazıda geçen nükleer santraller
kurmalıyız yönlü ibaresine şerh düşmek için bu twiti paylaşırken bir üst yazı
yazdım ve nükleer enerji için kötü (alınan riskler sebebiyle), pahallı
(kurulum maliyeti, atık yönetimi ve olası bir riskin gerçekleşmesi durumunda
üstlenilmek zorunda kalınacak çevresel ve insani felaketlerin maliyeti) ve verimsiz (ülkedeki algı sanki nükleer
enerjinin tüm enerji ihtiyacını karşılayacağı gibi olmasından hareketle bu
tanımı yaptım. Verimsiz bu anlamda en çok eleştiri aldığım konu oldu, haklılık
payı var, başka bir kavram ile bunu anlatabilirdim, bu konuda gelen teknik
eleştirileri kabul ediyorum) dedim.
Mahfi Hoca’nın bu paylaşımımı
beğenmesi ile söz konusu twitim mahfi hocanın takipçilerinin önüne düşünce bir
anda twitimdeki nükleer karşıtı tutumu destekleyenler like verirken, karşı
olanlar ise yorumlara abandı J
Böylesi bir etkileşime alışık
olmadığım için afallamadım desem yalan olur. Benden belge isteyenler, verileri
bilimsel kaynaklara dayandırmamı isteyenler, dünyadaki reaktör inşaatlarını
paylaşanlar, naçizane verilerimi temellendirmemi isteyenler twitin aldına doluştu,
bir de twitter aleminin olmazsa olmazı hakaret edenler de eksik kalmadı tabi J
Gelen eleştirilerden biri de
fotomuhabiri olarak bu işleri fizikçilere bırakmam gerektiği, bir gazeteci
olarak bu konuda söylediklerimin ahkam kesmek olduğu yönünde de eleştiriler
geldi. Hepsi paylaşımım altında duruyor okuyabilirsiniz. Linki paylaşalım: https://twitter.com/alpaysonmez/status/1085047968179326982
Şimdi ben de tek tek insanlara
yanıt vermek yerine düşüncelerimi daha açmak amacıyla bu yazıyı kaleme almaya
karar verdim. Bu işin uzmanı olmadığım için elbette ki çeşitli kaynaklara
başvurdum, bu konuda yapılmış çalışmaları, bu çalışmaları derleyen yazıları
okudum. Yazıda da bunları paylaşacağım sizlerle…
Nükleer enerjinin iyi mi kötü mü,
faydalı mı yararlı mı, geleceği var mı yok mu konularına girmeden önce demek
istediğim bir şey daha var. Nükleer lobisi gayet faalmiş J onu öğrendim.
AVRUPA ÜLKELERİNİN NÜKLEER POLİTİKASI
Gelen eleştirilerin bir çoğunda gelişmiş ülkelerin özellikle Fransa’nın nükleer gücü ve dünyada yapımı devam eden nükleer santral inşaatları önüme konuldu. Bunlara bakalım önce:
Deutche Welle’nin nükleerin
geleceği hakkında derlediği bir haberde şöyle diyor: “Fransa, 58 nükleer
reaktör ile AB üyeleri arasında birinci sırada bulunmanın yanı sıra, enerji
tüketiminin yüzde 70'inden fazlasını nükleer güç ile sağlaması bakımından da
dünyada başı çekiyor. Nükleer enerjiye
bağımlılığını azaltmaya çalışan ülke, 2025 yılına kadar elektrik üretimindeki
nükleer enerji payını yüzde 50’ye çekmeyi planlıyor.”
Farklı kaynaklardan bu bilgiyi de
teyit edebiliyorsunuz, Fransa ömrünü dolduran santralleri kapamaya hazırlanıyor
ve ilkini bu sene sonunda yapacak, bakınız: Fessenheim.
Almanya ise zaten Fukuşima sonrası tüm santrallerini kapatma
kararı aldı. Almanya 8 reaktör ile ülke enerji ihtiyacının yüzde 13’ünü
karşılıyordu ve 2022 de tamamını kapatmış olacak.
Belçika aynı şekilde ülkede
bulunan toplam 7 santralinin tamamını kapatmaya karar verdi. Elektrik ihtiyacının yarısını nükleer
santrallardan sağlayan Belçika hükümeti, geçtiğimiz günlerde ülkedeki 7
reaktörü 2025 yılına kadar kapatma kararı aldı. Nükleer enerjinin yerine
gaz ve açık deniz rüzgar santralları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına
yatırım yapılması planlanıyor.
Belçika enerji bakanı
Marie-Christine Marghem konuya açıklık getirdi:
"Belçika şu anda buna hazır mı ? Hayır henüz hazır değil. Ancak
aktif bir şekilde çalışmalar yürütüyoruz. Bu sorumluluğu üstlenmiş durumdayım.
Yasal anlamda bazı adımlar atmış bulunuyoruz. Bazı kararlar alındı. 2022-2023
yıllarında nükleer santraller kapatılırken gaz üretimine geçilmesi için takvim
belirlendi. 40 yıldır işleyen iki santral var. Bu gerçekleştirilebilir. 2025
yılında tamamı devre dışı bırakılacak."
Belçika'da bulunan nükleer
santrallerin ne kadar güvenli olup olmadığı tartışılıyor.
Lüksemburg konuya yönelik bazı
önlemler almış durumda.
Belçika’da nükleer santrallerde
kaza yaşanması ihtimaline karşı halka tedbir amacıyla iyot hapları dağıtılıyor.
Amaç dağıtılan yüksek dozdaki iyot haplarıyla tiroid kanseri riskini
sınırlamak.
Belçika hükümeti geçtiğimiz
aylarda nükleer sızıntıya karşı halka iyot hapları dağıtmaya başladı.
Nükleer santrallere karşı
eylemler düzenleyen Stephane Lhomme birçok ülkenin nükleer santralleri
kapatmaya başladığını söyledi:
"Dünya çapında yaklaşık 400 reaktör var. Bunların dörtte üçü çok eski ve
etkisiz hale gelmek üzere. İnsanlar bu reaktörleri desteklese de desteklemese
de, alternatif bulunup bulunmasa da her şekilde bu reaktörlerin çoğunun
kapısına kilit vurulacak. Zaten kapatılmaya başlandı. Amerika Birleşik
Devletleri ve Japonya bunu zaten yapıyor. Geri dönüşü olmayan bir süreç.
Avrupa Birliği yenilenebilir
enerji kaynaklarının kullanımı için baskı yapıyor.
AB Komisyonu, küresel iklim değişikliğiyle mücadele için yenilenebilir
enerjinin 2020 yılına kadar ortalama yüzde 20'ye yükseltilmesini istiyor.
AB üyelerinin nükleer enerji
politikaları devletlerin egemenlik alanına giriyor. Avrupa Komisyonu'nun raporuna göre, 2025 yılına kadar Birlik
bünyesindeki nükleer reaktörlerin yaklaşık üçte biri ömürlerinin sonuna gelerek
kapatılma sürecine girecek. Ve kapanan reaktörler yerine yapılması planlanan
reaktör sayısı ise çok az.
Yani sözün özü gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkelerin büyük çoğunluğu nükleer enerjiden yenilenebilir enerjiye doğru kayarken (elbetteki kademeli), nükleer enerjiye yatırım yapmayı sürdüren ülkelerin gelişmekte olan ülkeler ve Çin olduğu da diğer bir gerçek.
DÜNYADA KİMLER SANTRAL YAPIYOR
Yani sözün özü gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkelerin büyük çoğunluğu nükleer enerjiden yenilenebilir enerjiye doğru kayarken (elbetteki kademeli), nükleer enerjiye yatırım yapmayı sürdüren ülkelerin gelişmekte olan ülkeler ve Çin olduğu da diğer bir gerçek.
DÜNYADA KİMLER SANTRAL YAPIYOR
“IAEA verilerine göre Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan ve
Bangladeş gibi ülkeler nükleer kulübüne dahil olmayı hedefleyen ya da
varlıklarını pekiştiren aktörler olarak öne çıkıyor.
Örneğin şu anda 22 nükleer reaktöre ev sahipliği yapan Hindistan'da
altı yeni reaktör inşa ediliyor ve toplam elektrik üretiminde yüzde 3 civarında
olan nükleer payı giderek artıyor.
Toplam dört reaktörü bulunan Pakistan iki yeni reaktörü 2020 yılına
kadar hizmete sokmayı ve nükleer gücün enerji pastasındaki yerini yüzde 4'ün
üzerine çekmeyi hedefliyor.
Henüz nükleer enerji üretmeyen Birleşik Arap Emirlikleri dört reaktör
inşa ederken, Bangladeş, planladığı iki reaktörü 2024 yılına kadar hizmete
sokmayı düşünüyor.”
Görüldüğü üzere dünyada şu kadar reaktör yapılıyor, dünya hala nükleere
yatırım yapıyor bir yanılsamadan ibaret. Gelişmiş ülkeler kademeli olarak
nükleerden çıkarken bu teknolojiyi üçüncü dünya ülkelerine kaydırmalarını da
farklı bir değerlendirmeye tutabiliriz. Akkuyu’yu yapacak olan ve aslında
sahibi olacak olan Ruslar’dan enerjiyi hangi fiyatla almayı taahhüt ettiğimize
ve dünyada enerji fiyatının kaç olduğuna bakarsanız anlarsınız, yazının sonunda
ona da ayrı başlık açacağım.
Amerika’ya gelirsek, dünyanın
hala nükleer enerjide bir numarası, 100 civarı santral var. Ancak 1979’daki bir
nükleer kazadan sonra ülkede hiç santral yapılmadığını biliyor musunuz mesela.
Bakın Amerikanın Sesi’nde çıkan bir haberde ne diyor:
“Amerika’da Three Mile Island’daki kaza nükleer enerji sektörüne uzun
zaman önce gölge düşürmüştü. Hükümete bağlı Nükleer Denetleme Komisyonu yeniden
faaliyete geçmek için başvuruda bulunan santrallere ruhsat verme konusunda
oldukça yavaş davranıyor. Charles Ebinder şunları söylüyor: ”Amerika’da dört
nükleer santralin inşası için kredi garantisi verilmesi konusunda altı yıl önce
yasa çıkarılmasına rağmen şu anda sadece bir reaktör inşa ediliyor. Nükleer
Denetleme Komisyonu’na sunulan 20 santral projesi var. Ancak bu projeler son
derece yavaş ilerliyor. Projeleri destekleyenler de çok aceleci davranmıyor.”
Yani ABD de böyle can hıraş
nükleer santral yapımına gönüllü değil gibi değerlendirebiliriz bu bilgiyi.
“UAEA’nın, 2016 Eylül ayında yayımlanan 2050 yılına dek
Enerji, Elektrik ve Nükleer Enerji tahminleri adlı raporu (IAEA, Energy,
Electricity and Nuclear Power Estimates for the Period up to 2050, 2016
Edition.), nükleer enerjinin geleceği hakkında önemli ipuçları veriyor. 2050’ye
kadar uzanan projeksiyonlara göre nükleer santrallerin küresel elektrik
üretimindeki payı en iyimser tahminler hesaba katılsa bile azalacak. 1996
yılındaki zirve noktasında nükleerin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde
17,6’ydı. Bugün ise dünyada üretilen elektriğin yüzde 11,2’si nükleer
santrallerden sağlanıyor. UAEA’nın 2050 için yaptığı en iyi tahmin bile bu
oranın yüzde 10’unu geçemeyeceğini belirtiyor. (The World Nuclear Industry
Status Report 2016.)
Kötü senaryoda ise nükleerin
dünyadaki elektrik üretimine yapacağı katkının yüzde 4,7’ye kadar
gerileyeceğini söylüyor. Kötü senaryo çöküşten, iyi senaryo ise gerilemeden
bahsediyor. Bu tabloya bakarak bir gelecekten söz edilebilir mi?” diye soruluyor
bir yazıda mesela.
Mesela nükleer enerjinin dünya
enerji üretiminde payının düşmesini nükleer fanatikleri artan enerji
ihtiyacının büyümesine bağlıyorlar. Peki öyle mi gerçekten, yine IEA, Key World
Energy Statistics, 2016 verilerine dayandırılan bir makalede diyor ki, “1973 yılında dünya elektrik üretiminin yüzde
38’i kömürden sağlanıyordu 2014’te ise yüzde 40’ı. Elektrik talebi ve üretimi
artmasına rağmen doğalgazın payı nükleer gibi azalmadı aksine yüzde 12’den 21’e
çıktı. 1973’te neredeyse elektrik üretiminde payı sıfıra yakın olan jeotermal,
rüzgar ve güneş gibi kaynaklar 2014’te küresel elektrik üretiminin yüzde
6,3’ünü karşılamaya başladı; payları hızla artmaya da devam ediyor. Bu işin
elektrik üretiminin artmasıyla bir ilişkisi olmadığı çok açık, nükleer enerji
fanatikliği bu kaynağın yaşadığı sorunları görmezden gelmeye çalışıyor. Nükleer enerji söylendiği gibi güvenli, ucuz
ve sorunsuz olsaydı en azından 1996’daki payını korur, yerini doğalgaz ve
yenilenebilir enerji gibi kaynaklara bırakmazdı. Elektrik üretimindeki payı yüzde
3’lerden 17’lere çıkıp, yüzde 11’lere gerilemiş bir kaynaktan bahsediyoruz.
Nükleer enerjinin “nazik promosyonu” için var olan UAEA bile, bu payın
gerileyeceğinde hem fikir. Hatta enerji sektörüne girdiği ilk yıllardaki
oranlara kadar gerileme olasılığının olduğunu da inkar etmiyor.”
DÜNYADA FAAL SANTRALLERİN DURUMU
Evet devam edelim isterseniz,
gelen eleştirilerin temelinde yapılan bir dolu santralden bahsediliyor
demiştik, onu da bir irdeleyelim, masaya yayalım rakamsal olarak da isterseniz:
Şu an çalışabilen reaktör sayısı
dünyada 450. Fukuşima sebebiyle Japonya’da durdurulan reaktör sayısının 40
olduğunu düşünürsek faal olan 410 santral mevcut. Bu santrallerin tasarım ömrü
ise 40 yıl. 450 reaktörün 92’si 40 yılı aşmış vaziyette ve her gün sorunlarla
boğuştuklarını zaman zaman çıkan haberlerde görüyoruz. 30 yaş üzerindeki
reaktör sayısı ise 305 imiş. 10 yaş altındaki reaktör sayısı ise 46 ve çoğu
enerji ihtiyacı tavan olan Çin’de bulunuyor.
Yukarıda belirttiğim gibi yeni
yapılan reaktörlerin yapıldığı ülkelere bakarsanız bu kapanan reaktörlerin
yerine yapılanlar değil üçüncü dünya ülkelerine gelişmiş ülkeler tarafından
itelenen santraller olduğunu göreceksiniz.
Gelişmiş ülkeler yenilenebilir enerjiye
geçerken, farklı kıtalarda üçüncü dünya ülkelerine bu teknolojiyi güzelleyerek
pazarlamakla meşguller. Hürriyet Gazetesi’nde Levent Gündüz imzasıyla çıkan ve
bu sene kapatılmaya başlanacak olan Fransa’daki Fessenheim haberinde geçen şu
cümleyi de şuraya bırakayım: “Dünya
sıralamasında Amerika’dan sonra Fransa ikinci sırada. Avrupa ülkeleri nükleer
enerjiden geri dönüş çalışmalarıyla her yıl 1-2 nükleer santral kapatma
çalışmaları başlatılıyor.”
FUKUŞİMA ÖRNEĞİ
Türkiye’ye dönmeden önce
FukuŞima faciası döneminin başbakanı fizikçi Naoto Kan neler diyor ona da
bakalım mı:
“New York'taki Cornell
Üniversitesi'nde bir konuşma yapan Kan, "Japon siyasetçiler deprem ve
tsunami afetlerine tepki verme konusunda fazlasıyla deneyimli; ancak hiç kimse
bu tür bir felakette ne yapılacağını bilmiyordu," diyerek, nükleer
felaketlerin etkilerinin altını çizdi.Tokyo Teknoloji Enstitüsü'nde Uygulamalı
Fizik dalında lisans öğrenimi almış olan eski başbakan Naoto Kan, felaketin yol
açtığı sonuçları henüz kimsenin aydınlatamadığını belirtti. Soğutma
sistemlerinin devre dışı kalması durumunda reaktörde erime yaşanacağını
bildiğini ifade eden Kan, santralden sorumlu olan Tokyo Elektrik Enerjisi
Kurumu'nun, durumun ciddiyetini hemen kavrayamadığını ve ardından bizzat kendisinin
santrali ziyaret ettiğini söyledi.
Japonya'da 50 milyon kişinin
radyasyon nedeniyle tahliye edilip göç etmek zorunda kalacağı "en kötü
durum senaryosunu" başarıyla atlattıklarını ifade eden Naoto Kan,
Japonya'da şu anda iktidarda olan
Liberal Demokrat Parti'nin nükleer yatırımlarına devam etmesini de eleştirerek,
nükleer enerjinin Japonya'da geleceğinin olmadığını belirtti.
Kan görevinden istifa etmeden
önce, Japonya'nın nükleer enerjiyi 2030 yılı itibariyle bırakmasını teklif
etmişti.
"Etkilerinin tamamen geçmesi
100 yıl sürecek" dediği Fukuşima vakasının ardından, Japonya
Parlamentosu'na yenilenebilir enerji konusunda yasa tasarıları getirdiklerini
söyleyen Kan, bu sayede Japonya'da güneş enerjisi konusunda önemli atılımlar
ortaya çıktığını vurguladı.
Dünya'ya yenilenebilir enerji
çağrısında bulundu
"Güneş ışınları; tarım
mahsulleri ve güneş panelleri arasında paylaşılabilir," diyen Kan,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer bu uygulama yaygınlaşırsa, Japonya enerji
ihtiyacının yarısından fazlasını tarlalardan temin edebilir. Nükleer enerji ile
fosil yakıtlara bağımlılığın sona ermesi ve yenilenebilir, doğal enerjinin
kullanılması; barış ve huzur içinde bir dünyanın yolunu açabilir. Ben kendimi,
yılmaksızın bu hedefin gerçekleşmesine adayacağım."
TÜRKİYE'NİN DURUMU
Gelelim Türkiye’ye, Akkuyu
nükleer santrali Türkiye’nin ihtiyacı olan enerjinin yüzde 4’ünü karşılaması
öngörülüyor. Sinop’da yapımına karar verilen ancak henüz yapımına başlanmayan
santral ile beraber yüzde 7. Sinop’da yapılacak olanı Japonlar yapacaktı
biliyorsunuz ancak Fukushima sonrası orda bir belirsizlik de oluştu. Yani
verimsiz diyerek kendimi yanlış ifade ettiğim yer burası. Yani iki santral
kurarak karşılayacağımız enerji miktarı yüzde 7. Aldığınız riskleri ise
düşünmek bile istemiyorum. Hızlı treni daha çalıştıramayan, demokrasi anlamında
gerileyen, her kararı tek adamın verdiği bir rejimde burnumuzun dibinde yüzde 7
enerji payı için bir nükleer santral istememek bu ülkenin yaşayan her
vatandaşının en doğal hakkıdır.
Bu konuda söz söylemek sadece
fizikçilerin, mühendislerin hakkı değil bilakis bu topraklarda yaşayan
yaşayacak her bireyin hakkıdır.
Akkuyu’da enerji alım
garantisinden bahsetmiştim yukarıda, ona da bakalım isterseniz:
“Akkuyu'da üretilecek elektrik
enerjisinin bir kısmına devletimiz tarafından alım garantisi verildi. Karşılık
olarak ta 20 milyar dolar maliyetle inşa edileceği kamuoyuna yansıyan santralin
tüm finansmanını Rusya Federasyonu üstlendi. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Akkuyu Nükleer Santrali'nin 1. ve 2. ünitelerinde üretilecek elektriğin
%70'ine, 3. ve 4. ünitelerinde üretilecek elektriğin %30'una 15 yıl satın alma
garantisi vermiştir. Bu da yıllık ortalama 17 milyar 500 milyon kilovatsaat, 15
yılın sonunda ise toplam 262,5 milyar kilovatsaat elektrik enerjisini
sözleşmede belirlenen fiyatla alım garantisi olduğu anlamına geliyor.
Üretilen 1 kilovatsaat enerji için sözleşmede 12,35 dolar sent alım garantisi olduğu belirtilmekle beraber, inisiyatif Rusya tarafında olmak üzere Akkuyu projesinin geri ödemesinin sağlanması amacıyla fiyat 15,33 dolar sent kilovatsaate kadar çıkabilecektir”
Üretilen 1 kilovatsaat enerji için sözleşmede 12,35 dolar sent alım garantisi olduğu belirtilmekle beraber, inisiyatif Rusya tarafında olmak üzere Akkuyu projesinin geri ödemesinin sağlanması amacıyla fiyat 15,33 dolar sent kilovatsaate kadar çıkabilecektir”
Akkuyu Nükleer Santrali'nin çoğunluk hissesi olan %51'i her zaman Rusya
Federasyonu'na ait olacaktır. Federasyon, diğer %49 hisseyi dilerse
Türkiye'deki yatırımcılara satabilecektir. Santralin 60 yıl işletilmesi
planlanmaktadır.
Kısacası Akkuyu’da kurulan
nükleer santral de bize ait olmayacak. Üretilen elektriği de dünya enerji
piyasasının üzerinde bir rakamla satın almayı taahhüt etmiş durumdayız.
Şimdi tüm bunları düşününce
nükleer enerji hala nasıl savunulabiliyor anlamak mümkün değil. Ha nükleer
silahlanma için bunu talep edenler var, onlar için kalem oynatmaya bile gerek
duymuyorum.
PEKİ ALTERNATİF?
“Tamam bokladın nükleeri, ne
yapacağız” diye soranlar olursa diye belirteyim. Elbette ki termik santral, hidroelektrik
santrallere yüklenelim demiyorum. Ülkemizdeki enerji haritasını incelediğimizde
bir çok avantaja sahibiz. Minicik Hollanda’nın tarımda bizi defalarca
katlaması, Almanya gibi bize göre bulutlu bir memleketin ürettiği güneş
enerjisini düşününce yapılması gereken zaten ortaya çıkıyor. Yine bir çalışmada
şöyle diyor:
“Enerji Bakanlığı’nın kabul
ettiği güneş enerjisi potansiyeli yılda 380 milyar kilovatsaati buluyor.
Türkiye’nin mevcut elektrik ihtiyacının 260 milyar kilovatsaat olduğunu
hatırlatalım. Güneş seçeneklerden sadece bir tanesi. DPT raporlarında enerji
verimliliği ve tasarrufu potansiyelinin %20-25 arasında olduğu da açık açık
yazıyor. Lafı uzatmadan söylersek, enerji verimliliği, rüzgar, jeotermal ve
biyokütle gibi kaynaklar Türkiye’yi yaklaşan temiz enerji çağında çok avantajlı
bir ülke yapabilir. Gelecekten bahsediyorsak, akıllı kentlerden, güneş
enerjisinden, elektrikli araçlardan, verimli motorlardan bahsetmeliyiz.
Geçmişin enerji kaynağında ısrar etmenin Türkiye’ye bir yararı yok. Nükleer
enerji konusunda inatçı değil akılcı politikalara ihtiyaç var.”
Evet madem gelişmiş ülkeleri
örnek alıyorsak onların gitmeye karar kıldıkları yolu tercih etmemiz gerekiyor.
Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok. Bugün daha doğru bir enerji tüketimi ve
çok büyük bir güneş enerjisi imkanına sahip bir ülke olarak yapmamız gereken
hızla yenilenebilir enerji yatırımlarına ağırlık vermek olacaktır.
Türkiye'nin rüzgar enerjisi potansiyeli
Bu ülkenin çocukları ve gelecek
nesillere sorunlarla boğuşacakları ve olası felaketleri göğüslemek zorunda
kalacakları nükleerle bezeli bir memleket yerine çatıları dağı taşı güneş
panelleri ile kaplı, tarım arazileriyle eş güdümlü rüzgar türbinleri ile bezeli
bir ülke bırakmamız gerekiyor. Bu yazıları kaleme aldığım, faydalandığım
yazıların linklerini de paylaşıyorum, sonra mabadından mı üfürdün denmesin
efendim, böyleyken böyle….