25 Haziran 2019 Salı

İstanbul Seçimi Anektodları, 32 Kısım Tekmili Birden




İstanbul seçimleri oldu bitti, herkeste bir bayram havası, sevinmeyi özlemiş millet :) Bu seçimin ön plana çıkanlarını fazla laf salatası yapmadan bu sefer  madde madde yazayım isterim, nice dolu tahlil okuyacağız zaten. benimki de bu sefer böyle olsun...

1-    HDP kitlesinin 31 Mart ve sonrasında onca tazyike, yönlendirme çabalarına rağmen yine, her zaman olduğu gibi dirayetle karşı durup bildiği yoldan şaşmamış olması kayda değer.  HDP’yi yolundan çevirmek için Apo’ya sarılan Bahçeli’yi de gördü bu gözler J
2-    31 Mart’ta umutsuz CHP kitlesi 23 Haziran’da sandğa koştu, Beşiktaş Kadıköy gibi ilçelerde seçime katılım kayda değer şekilde arttı. Umut her zaman işe yarar J
3-    Canan Kaftancıoğlu CHP İstanbul İl Başkanı gibi bir örgütçü kadın olmasa 31 Mart geçesi saat 22’de AKP’nin galibiyetini konuşuyor olurduk. Canan rocks!!

4-    AKP’nin tüm gövdesiyle çalışmasına, zillet ittifakı, beka, terör cephesi söylemlerine, hatta reise rağmen sandık sonucunu kabul etmeyen, AKP’yi cezalandıran yüzde 4 civarında bir AKP-MHP seçmeni mevcut. Asıl AKP için dert edinilecek yer burası. Sökülecek çorabın ilk deliği bu kesim, oradan da Babacan nanik yapıyor J
5-    AKP’nin seçim iptali, tamamen yönetememe krizine girmiş, felç olmuş bir AKP ile karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Bundan sonra AKP içinde bölünme, Babacanlar, Abdullah Güller kesin harekete geçerler. Tutana aşk olsun, vurduğunuz yerden ses gelsin J
6-    2020 Aralık 2021 Mart gibi erken seçim yüksek ihtimal diye düşünüyorum.
7-    RTE az farkla mağlubiyeti kabul etmişken, “ilçeler bizde, bu bize yeter, çaldılar der, 4 yıl mağduru oynarız” derken onu seçim iptaline götüren Berat’ın ekibi Pelikancıların tüylerinin nasıl yolunacağını hep beraber izleyeceğiz, eğlenceli olacak J Nagehan Alçı’dan başlarlar umarım eheh J
8-    Ekrem İmamoğlu’nun kullandığı kucaklayıcı dile hasret kalmış bir toplum onu gördük, bir de kazanmanın tadını unutmuş bir kesim. After Party şart ara ara bizlere J
9-    CHP’li teyzelerin HDP otobüsüne el sallayan bir videosu vardı, zafer işareti yapıyorlardı. Artık katı ulusalcı, şovenist ulusalcılar hariç CHP’li kesim, beyaz türkler vs HDP ile yan yana gelmekten beis duymuyorlar artık, bu önemli. Birlikten kuvvet doğarın tadını aldılar tabi J

10- Kurulan ittifak (millet ittifakı artı HDP) yine kalabalık olanın (CHP) çıkarı, faydası için kurulmuş bir ittifaktı. Küçüklerin ittifakta var olma sebepleri, motivasyonları başkaydı. (İyi Parti var olma, HDP ise AKP’yi geriletme ve Türkiye partisi olduğunu yine yeni yeniden gösterme)
11- Bundan sonraki süreçte HDP üzerinde yürütülen baskı ve hukuksuzlukların karşısında CHP’nin daha çok ses çıkarması gerektiğini ve bunu en azından CHP’nin HDP’ye borçlu olduğunu düşünen büyük bir HDP kitlesi var artık. Sonraki seçimlerde bağrına taş basmadan HDP’linin oyunu isteyecekse CHP, bu süreçte göstereceği yaklaşım çok önemli. Sezgin Tanrıkulu yetmez kısacası…
12- Selahattin Demirtaş bu ülkenin en önemli liderlerinden biri olduğunu yine gösterdi. İçerden ketıl ile attığı twitler ile 31 Mart’ta “Bağrınıza taş basın, oyunuzu Ekrem’e atın” sözü, 23 Haziran’da ise “HDP’li bu sefer bağrına taş basmadan oyunu kullanacaktır” açıklaması ile hem iktidarın son hafta akla ziyan çıkarttığı Apo kartını boşa çıkardı, hem de bu ülke siyasetinde HDP ile beraber üçüncü bir yol açma konusundaki kararlığını yine gösterdi.
13- Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, tüm siyasi tutuklular serbest bırakılsın.

14- Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz ne güzel bir slogan…


17 Haziran 2019 Pazartesi

İçselleştirilmiş Irkçılığımız ve Suriyeliler...



Suriye ve Suriyeliler yine gündem. Uzun zamandır yazmayayım yazmayayım diyordum ama yok, olmayacak...
Üstelik bu sefer baya yüksek perdeden ırkçılık saçılıyor etrafa.
Bakın bu ırkçı hezeyanların, eleştiri adı altında ortaya saçılan saçmalıkların büyük kabul görmesi, desteğinin bol olması onu doğru, adil, ne bileyim hakkaniyetli yapmaz, hele ki pespaye ırkçılık barındırıyorsa, o ırkçılığı hiç bir şekilde temize çekmez, bunu bir bilin önce. 
Linç kültürü tam da bundan beslenir.

Hitler Almanyası'na bakın, tüm ülke arkasındaydı adamın, bu Nazizm'i doğru yapar mı? O yüzden önce o güruh halinde ırkçılığa teslim olmadan, Suriyeliler konusunda aklı selim yaklaşım gösterenleri bir linç etmeyi bırakalım.
Üstelik bu lince tuzlukla koşanlar, aktrollerin yaptığı linçlerden her fırsatta şikayet eden kesim.
Neyse, devam edelim, Türkiye'nin 1951 yılında Cenevre'de imzalanan mülteciler sözleşmesine coğrafi şart koyduğunu ve bugüne kadar da o imzasının arkasında durduğunu biliyor musunuz mesela? Coğrafi şartın kapsamı da şu, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen sığınmacıları mülteci kabul ederiz, başka bir yerden geleni mülteci kabul etmeyiz.
Avrupa'dan hangi sığınmacı sana gelecek kuzum? Yani demişiz ki “Biz kimseyi mülteci kabul etmiyoruz. Sığınmacı olsunlar...”

Çünkü sığınmacı olunca, sığınanın üzerinde nerdeyse sınırsız tasarruf hakkın olur,  ancak bu insanlar mülteci olursa hakları uluslararası yasalarla tanzim edilir.
Bunu istememiş senin devletin...
Önce bunu bir bil, sorunun kaynağını bir önce doğru gör...
Dün Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ile buluşmasında Suriyeli sığınmacılar için "geçici koruma statüsüne sahipler" dedi ve ekledi, suç işlerlerse, huzursuzluk yaratırlarsa hop sınır dışı edeceklermiş. 
Suriye’den bu insanlar ölümden kaçmış, sen burda keyfini kaçırdı diye sınır dışı etmekten bahsedebiliyorsun mesela. Mülteci statüsü bu yüzden önemli, öyle kafana göre hareket etmeyesin, insanları ölüme sürmesinler diye bu sözleşme hazırlanmış. Aynı zamanda belli hakları olsun ki, çalışabilsinler, çocukları eğitim alabilsin demişler. Sömürülmesinler, yaşamak için suça bulaşmak zorunda kalmasınlar, çocukları işçi, kızları kadınları üç kuruşa alınıp satılan mal olmasınlar diye mülteci sözleşmesi derlenmiş. Senin ülken ise bunu fiilen boşa çıkaracak bir şekilde şart koyarak imzalamış.
Sonra ortalık Çarşamba pazarına dönünce kabahatı ülkene değil bu insanlara bulmak en hafif tabiriyle ayıp…

Suriye konusuna dönersek yine, adamların ülkesinin bu halde olmasının en temel sebeplerinden biri senin ülkenin hasmane tutumu farkında mısın? Sen adamların ülkesinin ağzına et, üç gün sonra Emevi Camisi'nde namaz kılarım diye plan yap, ÖSO diye elin sünni şeriatçı, kafa kesen çetelerini İstanbul'da konferans adı altında organize et, insanların memleketlerini yangın yerine çevir, canını kurtarmak için kaçıp senin ülkene gelenleri de mülteci olarak kabul etme, Avrupa'nın “bende mülteci olmasınlar, sığınmacı olarak Türkiye'de kalsınlar” diye verdiği rüşveti senin devletin cebine indirsin, sonra sokakta, sahilde, mahallede sersefil yaşayan, senin ülkenin işverenlerinin, esnafının ucuz işgücü olarak kullandığı, sigortasız, karın tokluğuna çalıştırdığı çocuklara, gençlere, insanlara, hayata tutunmaya çalışanlara en pespaye telden, en pis ırkçı argümanlarla saldır.
Yok öyle yağma be kardeş, öyle bi dünya yok, kusura bakma…

Üstelik bunu yaparken savaştan kaçana gidip savaş diyecek kadar izan yoksunu ol.
Benim mehmedim ölürken o nargile içiyormuş, senin Mehmed'in orda ne arıyor, senin Mehmed'in niye ölüyor sorgulama, ama savaşı, ölümü bu insanlara layık gör.
Mehmedin ölmesin, savaştan kaçmış bu insanlar ölsün öyle mi? Aylan bebek Ege Denizi’nde ölürken ahlanan vahlanan bu ülkenin insanları, bugün hep bir ağızdan neredeyse o Aylan bebekleri haşerat olarak görür oldu.
Haber dilindeki ırkçılık
Şimdi çıkacaktır birileri, ama şunu yapmışlar, ama bunu yapmışlar, bir soru sorayım o halde. Bir tecavüz vakası olduğunda falanca erkek falanca kadına tecavüz etti diye haber okurken, erkeği milliyetinden bağımsız lanetlersin de, o haberdeki erkeğin milliyeti Suriyeli olunca niye Suriyelilere bunu genellersin? 
Haberde tecavüzcü erkeğin milliyetinin özellikle belirtilmiş olmasının bir şeye hizmet ettiğini niye düşünmezsin? "13 yaşındaki Suriyeli kızı satın alarak kendine eş yapan Türk" diye haber okuyamazsın mesela.
Orda “Türk” belirtilmez.
Ya da Suriyeli kadına tecavüz edip bebeğiyle beraber kafasını ezen “Türk” erkekler haberini de okuyamazsın. Suriyeli kadına tecavüz ederek çocuğunu katlettiler diye okursun haberi. Kim katletmiş, kim tecavüz etmiş, hiç bilmediğimiz gibi milliyetine de nedense hiç girilmez o haberde.
Çünkü suçu birey işler, milliyeti değil.
İşte dildeki, gazetelerdeki, haberdeki ırkçılık böyle beslenir, desteklenir.

Sahillerimiz önceden biraz Miami, biraz Nice gibiydi değil mi?
Sahillerimizde, halk plajlarımızda magandalar dizi dizi sıralanıp bikinili kızları gözleriyle taciz ederken mesela, hiç Suriyeli yoktu bizim memleketimizde. Turist kadınların ırzına geçerken de yoktu Suriyeliler. Hepsini bu toprakların erkekleri yaptı. Misal yurtlarda çocukların ırzlarına geçenler de Suriyeliler değil, öz be öz bu toprakların insanları, bizim milliyetimizin insanları, Türkler.
Peki bu haberleri böyle mi okuyoruz, böyle mi yazılıyor?
Hayır tabi ki, niye “4 Türk genci 3 Alman turist kadına tecavüz etti” diye yazmayız, çünkü Türkleri rencide eder bu. Hem 4 pisliğin yaptığını tüm Türklere mi mal edelim? Etmeyelim tabi… Suriyelilere gelince niye bu işlemiyor?
Irkçılık zurnası tam da burada zırt diyor işte…

Sözün özü, elbette ki Suriye’de düzgün bir yapı tesis edildiğinde, güvenli bir ülke haline geldiğinde, oraya gittiğinde hangi grubun militanları kafamızı kesecek acaba endişesi kalmadığında bu insanların geri dönmesi için çalışmalar yapılabilir, yapılmalıdır da. İnsanlar teşvik edilir, dönüş için imkanlar sağlanır. Ama bu ülkede yaşamaya karar verenlere de bu ülkede yaşamak için asgari şartlar oluşturulur, o entegrasyon için çalışmalar yapılır. Çocuklarına eğitim verilir, bizim kültürümüzün dinamikleri öğretilir, kentte yaşacaklara kentlilik, köyde yaşayacaklara atıyorum tarım, çiftçilikle beraber bu toplumun kültürüne adapte olmalarını sağlayacak çalışmalar yapılır. Özellikle de çocuklarına bu ülkenin dilleri öncelikle öğretilir. Bunları yaparak, bu soruna bu şekilde yaklaşarak bu sorunu çözersin. Hayatındaki her sıkıntıyı Suriyelilere fatura etmeden yaşamasını da bilmek gerek, başka yolu yok bunun…


Aşağıda mülteciler sözleşmesinin arka planı ile Suriyeliler hakkında bilinen yanlışların sıralandığı linkler paylaşıyorum. Belki okursunuz. Buraya kadar okuyanlardan ümitliyim zaten, teşekkür ederim….