17 Haziran 2019 Pazartesi

İçselleştirilmiş Irkçılığımız ve Suriyeliler...



Suriye ve Suriyeliler yine gündem. Uzun zamandır yazmayayım yazmayayım diyordum ama yok, olmayacak...
Üstelik bu sefer baya yüksek perdeden ırkçılık saçılıyor etrafa.
Bakın bu ırkçı hezeyanların, eleştiri adı altında ortaya saçılan saçmalıkların büyük kabul görmesi, desteğinin bol olması onu doğru, adil, ne bileyim hakkaniyetli yapmaz, hele ki pespaye ırkçılık barındırıyorsa, o ırkçılığı hiç bir şekilde temize çekmez, bunu bir bilin önce. 
Linç kültürü tam da bundan beslenir.

Hitler Almanyası'na bakın, tüm ülke arkasındaydı adamın, bu Nazizm'i doğru yapar mı? O yüzden önce o güruh halinde ırkçılığa teslim olmadan, Suriyeliler konusunda aklı selim yaklaşım gösterenleri bir linç etmeyi bırakalım.
Üstelik bu lince tuzlukla koşanlar, aktrollerin yaptığı linçlerden her fırsatta şikayet eden kesim.
Neyse, devam edelim, Türkiye'nin 1951 yılında Cenevre'de imzalanan mülteciler sözleşmesine coğrafi şart koyduğunu ve bugüne kadar da o imzasının arkasında durduğunu biliyor musunuz mesela? Coğrafi şartın kapsamı da şu, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen sığınmacıları mülteci kabul ederiz, başka bir yerden geleni mülteci kabul etmeyiz.
Avrupa'dan hangi sığınmacı sana gelecek kuzum? Yani demişiz ki “Biz kimseyi mülteci kabul etmiyoruz. Sığınmacı olsunlar...”

Çünkü sığınmacı olunca, sığınanın üzerinde nerdeyse sınırsız tasarruf hakkın olur,  ancak bu insanlar mülteci olursa hakları uluslararası yasalarla tanzim edilir.
Bunu istememiş senin devletin...
Önce bunu bir bil, sorunun kaynağını bir önce doğru gör...
Dün Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ile buluşmasında Suriyeli sığınmacılar için "geçici koruma statüsüne sahipler" dedi ve ekledi, suç işlerlerse, huzursuzluk yaratırlarsa hop sınır dışı edeceklermiş. 
Suriye’den bu insanlar ölümden kaçmış, sen burda keyfini kaçırdı diye sınır dışı etmekten bahsedebiliyorsun mesela. Mülteci statüsü bu yüzden önemli, öyle kafana göre hareket etmeyesin, insanları ölüme sürmesinler diye bu sözleşme hazırlanmış. Aynı zamanda belli hakları olsun ki, çalışabilsinler, çocukları eğitim alabilsin demişler. Sömürülmesinler, yaşamak için suça bulaşmak zorunda kalmasınlar, çocukları işçi, kızları kadınları üç kuruşa alınıp satılan mal olmasınlar diye mülteci sözleşmesi derlenmiş. Senin ülken ise bunu fiilen boşa çıkaracak bir şekilde şart koyarak imzalamış.
Sonra ortalık Çarşamba pazarına dönünce kabahatı ülkene değil bu insanlara bulmak en hafif tabiriyle ayıp…

Suriye konusuna dönersek yine, adamların ülkesinin bu halde olmasının en temel sebeplerinden biri senin ülkenin hasmane tutumu farkında mısın? Sen adamların ülkesinin ağzına et, üç gün sonra Emevi Camisi'nde namaz kılarım diye plan yap, ÖSO diye elin sünni şeriatçı, kafa kesen çetelerini İstanbul'da konferans adı altında organize et, insanların memleketlerini yangın yerine çevir, canını kurtarmak için kaçıp senin ülkene gelenleri de mülteci olarak kabul etme, Avrupa'nın “bende mülteci olmasınlar, sığınmacı olarak Türkiye'de kalsınlar” diye verdiği rüşveti senin devletin cebine indirsin, sonra sokakta, sahilde, mahallede sersefil yaşayan, senin ülkenin işverenlerinin, esnafının ucuz işgücü olarak kullandığı, sigortasız, karın tokluğuna çalıştırdığı çocuklara, gençlere, insanlara, hayata tutunmaya çalışanlara en pespaye telden, en pis ırkçı argümanlarla saldır.
Yok öyle yağma be kardeş, öyle bi dünya yok, kusura bakma…

Üstelik bunu yaparken savaştan kaçana gidip savaş diyecek kadar izan yoksunu ol.
Benim mehmedim ölürken o nargile içiyormuş, senin Mehmed'in orda ne arıyor, senin Mehmed'in niye ölüyor sorgulama, ama savaşı, ölümü bu insanlara layık gör.
Mehmedin ölmesin, savaştan kaçmış bu insanlar ölsün öyle mi? Aylan bebek Ege Denizi’nde ölürken ahlanan vahlanan bu ülkenin insanları, bugün hep bir ağızdan neredeyse o Aylan bebekleri haşerat olarak görür oldu.
Haber dilindeki ırkçılık
Şimdi çıkacaktır birileri, ama şunu yapmışlar, ama bunu yapmışlar, bir soru sorayım o halde. Bir tecavüz vakası olduğunda falanca erkek falanca kadına tecavüz etti diye haber okurken, erkeği milliyetinden bağımsız lanetlersin de, o haberdeki erkeğin milliyeti Suriyeli olunca niye Suriyelilere bunu genellersin? 
Haberde tecavüzcü erkeğin milliyetinin özellikle belirtilmiş olmasının bir şeye hizmet ettiğini niye düşünmezsin? "13 yaşındaki Suriyeli kızı satın alarak kendine eş yapan Türk" diye haber okuyamazsın mesela.
Orda “Türk” belirtilmez.
Ya da Suriyeli kadına tecavüz edip bebeğiyle beraber kafasını ezen “Türk” erkekler haberini de okuyamazsın. Suriyeli kadına tecavüz ederek çocuğunu katlettiler diye okursun haberi. Kim katletmiş, kim tecavüz etmiş, hiç bilmediğimiz gibi milliyetine de nedense hiç girilmez o haberde.
Çünkü suçu birey işler, milliyeti değil.
İşte dildeki, gazetelerdeki, haberdeki ırkçılık böyle beslenir, desteklenir.

Sahillerimiz önceden biraz Miami, biraz Nice gibiydi değil mi?
Sahillerimizde, halk plajlarımızda magandalar dizi dizi sıralanıp bikinili kızları gözleriyle taciz ederken mesela, hiç Suriyeli yoktu bizim memleketimizde. Turist kadınların ırzına geçerken de yoktu Suriyeliler. Hepsini bu toprakların erkekleri yaptı. Misal yurtlarda çocukların ırzlarına geçenler de Suriyeliler değil, öz be öz bu toprakların insanları, bizim milliyetimizin insanları, Türkler.
Peki bu haberleri böyle mi okuyoruz, böyle mi yazılıyor?
Hayır tabi ki, niye “4 Türk genci 3 Alman turist kadına tecavüz etti” diye yazmayız, çünkü Türkleri rencide eder bu. Hem 4 pisliğin yaptığını tüm Türklere mi mal edelim? Etmeyelim tabi… Suriyelilere gelince niye bu işlemiyor?
Irkçılık zurnası tam da burada zırt diyor işte…

Sözün özü, elbette ki Suriye’de düzgün bir yapı tesis edildiğinde, güvenli bir ülke haline geldiğinde, oraya gittiğinde hangi grubun militanları kafamızı kesecek acaba endişesi kalmadığında bu insanların geri dönmesi için çalışmalar yapılabilir, yapılmalıdır da. İnsanlar teşvik edilir, dönüş için imkanlar sağlanır. Ama bu ülkede yaşamaya karar verenlere de bu ülkede yaşamak için asgari şartlar oluşturulur, o entegrasyon için çalışmalar yapılır. Çocuklarına eğitim verilir, bizim kültürümüzün dinamikleri öğretilir, kentte yaşacaklara kentlilik, köyde yaşayacaklara atıyorum tarım, çiftçilikle beraber bu toplumun kültürüne adapte olmalarını sağlayacak çalışmalar yapılır. Özellikle de çocuklarına bu ülkenin dilleri öncelikle öğretilir. Bunları yaparak, bu soruna bu şekilde yaklaşarak bu sorunu çözersin. Hayatındaki her sıkıntıyı Suriyelilere fatura etmeden yaşamasını da bilmek gerek, başka yolu yok bunun…


Aşağıda mülteciler sözleşmesinin arka planı ile Suriyeliler hakkında bilinen yanlışların sıralandığı linkler paylaşıyorum. Belki okursunuz. Buraya kadar okuyanlardan ümitliyim zaten, teşekkür ederim….











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder