9 Mayıs 2019 Perşembe

Umudu Sandıkta Yeşertmeye Çalışmak


Bir önceki yazımda her ne olursa olsun, boykot ya da seçim hep beraber hareket etmemiz gerektiğini yazmıştım. Boykot yerine seçim kararı alındı, peşi sıra partiler de birlik açıklamalarını yaptılar. Şimdi herkeste bir coşku, 23 haziran'a doğru herkes bir araya toplaşıyor. Sanatçılardan tutun, salonlardaki statlardaki taraftarlara, hatta Galatasaray divan toplantısına kadar herkeste birlik olma hali.

Bu beni bir yandan umutlandırırken, bir yandan da fazlasıyla geriyor söyleyeyim.
Nesi geriyor ne güzel işte diyenler olacak hemen, anlatayım.
Bakın bu birliktelik, otoriter yönetim karşısında birlik olma hali elbette güzel. Ama keşke bu birlik olma hali, oyunun kuralını koyan, bugün kazanılmış bir seçimi iptal eden, hukuk garabeti bir karar ile ben yaptım oldu diyen YSK’nın kazananı ilan edeceği bir sandık etrafında olmasaydı.
Korkum bu umudu, bu yeşeren sevinci, kolayca öldürebilecekleri sandıkta filizlendirmiş olmamız.
Sanki “toplanın toplanın, iyice bir dökülün, görelim kim bize karşıymış, korkusundan susanlar bir iyice açılıp saçılsınlar. 23 Haziran’da sandıktan İmamoğlu değil Binali çıktığında göreceğim ben sizi” diyor olmalarından endişem. Sandıktan çıkamazsa İmamoğlu, gelecek olan yenilgi ve yılgınlık hissinin bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok daha büyük olmasıdır endişem...
Keşke bu umudu ve coşkuyu sandığa kanalize etmemiş olsaydık.

23 Haziran için değil mesela tekrar parlamenter sisteme dönüş için umudu harlamış olsaydık. "KHK hukuksuzluğu ortadan kaldırılana kadar ses veriyoruz" olsaydı şiarımız. KHK ile işinden özgürlüğünden olmuş, pasaportlarına el konulmuş, son seçimde gördük, en temel anayasal hakları olan oy kullanmalarına dahi el uzatılmış olmasını dert ediniyor olsaydık.
Birlikteliğimizi, bir araya vurduğumuz yumruğumuzu yüzde 20 ile başkanlık mazbatası almış başkanlar karşısında kurabilseydik. Keşke çocuklar ölmesin dediği için bebeği ile cezaevlerine giren Ayşe Öğretmen için yapabilseydik. Ama yapmadık.
Lakin tüm gücümüzü, tüm umudumuzu, tüm hedefimizi kazananını mücadele ettiğimiz iktidarın açıklayacağı bir sandığın içine soktuk.

Umuyor ve diliyorum ki ben yanılırım, umuyor ve diliyorum ki bu iptal kararı ve seçim tekrarı iktidarın yönetememe halinden kaynaklanmış olsun.
Umuyor ve diliyorum ki bu kararı alan malum kişiyi çevresindekiler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin nimetlerinden faydalanan pelikancılar, vakıflar gibi odaklar yanlış yönlendirmiş olsun, gözünü boyamış olsun.
Yoksa benim aklım almıyor, kaybettiği bir seçimi ikinci kez kaybetme riskini, İmamoğlu’nu daha da büyütme riskini neden alsınlar. Umuyorum yanılırım, umuyorum….


7 Mayıs 2019 Salı

İstanbul Seçimi ve Topyekünlük


Eveet, ülkede bir darbe oldu dün akşam farkındayız değil mi? Peki bekliyor muyduk bunu, kendi adıma yanıtlayayım, hayır ben beklemiyordum. Önceki yazımda niye beklemediğimi anlatmıştım. RTE’nin son açıklamaları kıllandırsa da beni yine de beklemiyordum. Ama iktidarın meziyetlerinden biri de bu, yok artık o kadarını yapmaz dedikçe çıtayı yükseltiyorlar…

Şimdi ne olacak, soru sorarak gidelim.
Sizce bu adamlar ikinci kez yenilmek için mi seçim iptaline gittiler?
Muhalefetin can hıraş sandığa koşacağı ortadayken sizce iktidar daha açık arayla İmamoğlu kazansın diye mi iptal ettirdi seçimleri?
Elbette ki yanıt hayır. Benim yanıtım bu en azından.
İktidar yüzde 1 bile kaybetme riski olan topa girmezdi, bana göre girmedi de. Şu saatten sonra İstanbul seçimlerini Ekrem İmamoğlu’nun kazanma şansı yok bana göre. Maalasef.
O zaman ne yapacağız?
Kabullenecek miyiz bunu?
Elbette ki yanıt yine hayır.
Kabullenmeyeceğiz.
Ortaya bir sandık koyup demokrasicilik oynayan iktidarın, muhalefete, CHP’ye biçtiği figüranlığı reddedeceğiz.
Piyon olmayacağız.
Yapılması gereken iktidarı, rejimi gerçek yüzünü tüm dünyaya gösterecek şekilde, yalnızlaştırmak gerekli.

Bu ülkede bir demokrasi değil tek parti devlet yönetiminin olduğunu net şekilde göstermek gerekiyor. Maçı kazanıyorsun, hakemler diyor ki hayır maçı kazanmadın, hadi çıkın bir daha oynayın. Çıkar mısınız? Hakemler ile rakip takımın başkanı ve yönetimi hakem odasında iptal kararından önce toplantı falan yapmışlar mesela. Bunu bile bile çıkar tekrar oynar mısınız? “Hadi len ordan alın kendi kendinize oynayın” der çeker gidersiniz değil mi?
Bu ikinci seçimde CHP’nin tavrı seçime girmemek olmalı, evet İstanbul kaybedecek ama daha önemli bir şey kazanacak, iktidarın sandık ile gitmeyeceğini, kendi koyduğu sandığa saygısı olmadığını dünya aleme göstermiş olacak. Buradan devşireceği güç ile muhalefeti güçlendirecek ve iktidarı çok daha güçlü şekilde sarsabilecek. Ekonomik durum ortadayken bunu yapmak hiç de zor değil, dolar aldı başını gidiyor bu karardan sonra. Seçimlere katılmayan ana muhalefet ve diğer partilerin yaratacağı durumu bir düşünün.
Kısacası İstanbul’u boykot ile teslim edip (can sıkıcı bir tabir farkındayım) Türkiye’yi kazanabilir CHP. Ancak seçime girerse hem İstanbul’u kaybedecek hem de yenilmişlik, umutsuzluk pompalamış olacak tabana.

Peki iktidarın planı ne? Elbette ki içerde adamımız yok, bilemiyoruz ne planlıyorlar ancak tecritteki Apo’ya bir şeyler söyletip sonrasında bu iptali gerçekleştirmiş olmaları HDP üzerinden bir oyun planlıyor yorumları çokça dillendiriliyor. Lakin burada da mantıksızlıklar var.
Aleni olarak HDP ile ikinci bir süreç başlatmaya kalkarlar ise yüzde 18’lere geldiğini iddia eden MHP ile devam edemez AKP.
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma durumu hasıl olur.
 

Öte yandan bu kadar kısa sürede, HDP’nin onlarca vekili tutukluyken, Demirtaş içerdeyken, sokakta beyaz tülbentli analar dövülüyorken, hukuksuz olarak belediyelerine el koyuluyorken, bu iptal kararı dün akşam açıklandıktan sonra HDP vekillerinin attıkları twitler ortadayken HDP’nin tutum değiştireceğini katiyen düşünmüyorum ben.

Peki ne yapmalı?
Kritik yanıt şu, muhalefet her ne olursa olsun bölünmemeli.
Doğru olan topyekün tüm muhalefetle beraber boykot.
Ancak eğer şu süreçte 31 Mart’ta desteklenen aday Ekrem İmamoğlu ve partisi CHP tekrar seçime giriyoruz derse (bence yanlış) tüm muhalefet bloku aynı 31 mart seçimlerinde olduğu gibi arkasında durmalı, HDP ve İyi Parti dahil.
Aksi bir bölünme, AKP’ye yarar ve başkaca bir hamle yapmasına gerek kalmadan seçimleri alır.


Ez cümle, olması gereken topyekünlüktür.
Boykotta topyekünlük ya da sandıkta topyekünlük.
Kişisel tercihim ve doğruluğuna inandığım sandık müsameresinin sonlandırılması ve topyekûn boykottur.
Ancak boykot kararı almazsa İmamoğlu ve CHP, bu aldıkları karar yanlış da olsa, topyekûn hareket etme adına ve 31 Mart’taki tutum aynen tekrarlanmalı, öncelik birlikte harekette olmalı….Bu birlikteliklere rağmen büyük ihtimal İstanbul'u yine kazanamayacak muhalefet ama Türkiye'yi kazanma adına büyük bir umut yeşertmiş olacaklar.
Bundan büyük kazanım var mı? Bence yok...