Bir
önceki yazımda her ne olursa olsun, boykot ya da seçim hep beraber hareket
etmemiz gerektiğini yazmıştım. Boykot yerine seçim kararı alındı, peşi sıra
partiler de birlik açıklamalarını yaptılar. Şimdi herkeste bir coşku, 23
haziran'a doğru herkes bir araya toplaşıyor. Sanatçılardan tutun, salonlardaki statlardaki
taraftarlara, hatta Galatasaray divan toplantısına kadar herkeste birlik olma
hali.
Bu
beni bir yandan umutlandırırken, bir yandan da fazlasıyla geriyor söyleyeyim.
Nesi
geriyor ne güzel işte diyenler olacak hemen, anlatayım.
Bakın
bu birliktelik, otoriter yönetim karşısında birlik olma hali elbette güzel. Ama
keşke bu birlik olma hali, oyunun kuralını koyan, bugün kazanılmış bir seçimi
iptal eden, hukuk garabeti bir karar ile ben yaptım oldu diyen YSK’nın kazananı
ilan edeceği bir sandık etrafında olmasaydı.
Korkum bu
umudu, bu yeşeren sevinci, kolayca öldürebilecekleri sandıkta filizlendirmiş
olmamız.
Sanki
“toplanın toplanın, iyice bir dökülün, görelim kim bize karşıymış, korkusundan
susanlar bir iyice açılıp saçılsınlar. 23 Haziran’da sandıktan İmamoğlu değil Binali
çıktığında göreceğim ben sizi” diyor olmalarından endişem. Sandıktan çıkamazsa İmamoğlu, gelecek olan yenilgi ve yılgınlık hissinin bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok daha büyük olmasıdır endişem...
Keşke
bu umudu ve coşkuyu sandığa kanalize etmemiş olsaydık.
23 Haziran
için değil mesela tekrar parlamenter sisteme dönüş için umudu harlamış
olsaydık. "KHK hukuksuzluğu ortadan kaldırılana kadar ses veriyoruz" olsaydı
şiarımız. KHK ile işinden özgürlüğünden olmuş, pasaportlarına el konulmuş, son
seçimde gördük, en temel anayasal hakları olan oy kullanmalarına dahi el
uzatılmış olmasını dert ediniyor olsaydık.
Birlikteliğimizi,
bir araya vurduğumuz yumruğumuzu yüzde 20 ile başkanlık mazbatası almış
başkanlar karşısında kurabilseydik. Keşke çocuklar ölmesin dediği için bebeği ile cezaevlerine giren Ayşe Öğretmen için yapabilseydik. Ama yapmadık.
Lakin
tüm gücümüzü, tüm umudumuzu, tüm hedefimizi kazananını mücadele ettiğimiz
iktidarın açıklayacağı bir sandığın içine soktuk.
Umuyor
ve diliyorum ki ben yanılırım, umuyor ve diliyorum ki bu iptal kararı ve seçim
tekrarı iktidarın yönetememe halinden kaynaklanmış olsun.
Umuyor
ve diliyorum ki bu kararı alan malum kişiyi çevresindekiler, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin nimetlerinden faydalanan pelikancılar, vakıflar gibi odaklar
yanlış yönlendirmiş olsun, gözünü boyamış olsun.
Yoksa
benim aklım almıyor, kaybettiği bir seçimi ikinci kez kaybetme riskini, İmamoğlu’nu
daha da büyütme riskini neden alsınlar. Umuyorum yanılırım, umuyorum….