4 Mart 2021 Perşembe






Artık bir belgesel konusu değil: Küresel Isınma 


 ‘Küresel ısınma’ kavramı, önceleri belgesellerde duyduğumuz, bizim dışımızda, bizden uzakta olan bir durumu anlatan bir kavram olarak yaşamımıza dahil oldu. Evet küresel ısınma oluyor ama biz güzel bir coğrafyada, üç tarafı denizlerle çevrili, selin, dolunun, kuraklığın olmadığı, dört mevsimin hakkıyla yaşandığı bir ülkede yaşıyorduk. 
Yeşili görmek için Karadeniz’e çıkmak, deniz kum güneş için ülkemizin güneyine Akdeniz’e inmek, serin sularda doğayla bütünleşmek için Ege’ye gitmek yetiyordu. 
Hatta okulda öğrenmiştik, bir çok bilgi uçup gitse de onu birçoğumuz hiç unutmadı: 
‘Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı…’ 
Ne kadar standart, olması gerektiği gibi değil mi? Yazın sıcak olur, yağmur yağmaz, kışın ise soğuktur ve yağış olmazsa olmazdır. 
Mevsimlerin dönemlerini de hala çocuklarımıza kitabi bir şekilde öğretiyoruz. Kış aylarımız hala okullarda Aralık-Ocak-Şubat, ilkbahar Mart-Nisan-Mayıs, yaz Haziran-Temmuz-Ağustos ve sonbahar ise Eylül-Ekim-Kasım ayları olarak öğretiliyor. 
Peki gerçekten öyle mi? 
Hatırlar mısınız mevsimlik kıyafet kavramımız da vardı, ince kazaklar, ince hırkalar, ceketler, baharlık elbiseler. Mevsim geçişlerinde kullandığımız kıyafetlerimiz gardırobumuzda önemli yer tutardı… 
Peki bugün nereye gitti o mevsimlik kıyafetler? Dolaplarımızda artık ya kalın kazaklar kabanlar ya da tişörtler, şortlar, bluzlar, ince askılılar var! 

İklim değişmiyor, küresel ısınıyoruz 

Peki bugün durum ne, herkesin üzerinde konuştuğu, kuraklık, iklim değişikliği, karbon salınımı, karbon ayak izi, fosil yakıtların yakın gelecekte Avrupa’da yasaklanması, yenilenebilir enerji, AB’nin yeşil üretim politikası kriterleri diye uzayıp giden bir dizi kavram… 
Farkında mısınız ne çok duyar olduk bu kavramları… 
Baharlar kalmadı, sert kıştan yaza, kavurucu sıcaklardan doğrudan kışa geçer olduk son yıllarda. Haberlerde güzel ülkemizde ne çok sel haberi görür olduk, rekor sıcaklıklar, aşırı soğuklar, yağışsız geçen kışlar, hatta geçtiğimiz aylarda yağmur duasına çıkanları da görür olduk. 
İzmir’de yaşadığımız deprem ve geçtiğimiz ay yaşanan aşırı yağışla meydana gelen sel, sonrasında daha sık görür olduğumuz dolu yağışları, hortumlar, düşen yağış miktarına bağlı olarak gelişen kuraklık artık iklim krizinin belgesellerdeki bir konu olmadığını, havası, suyu iklimi güzel bellediğimiz İzmir’de de, bizatihi hayatımızın içinde ciddi bir problem olarak yer ettiğini gösterir oldu. 
Türkiye’nin iklim sıcaklığına Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verisi ile bakarsak karşımıza sürekli ısınan bir ülke çıkıyor. 10 yıllık periyotlarla bakarak son üç yılın ortalama Türkiye sıcaklığını baktığımızda sürekli ısınan bir ülke ile karşı karşıyayız: 
1970-1978 Yılları Arasında Türkiye Ortalama Sıcaklığı: 12,7 C 
1979-1987 Yılları Arasında Türkiye Ortalama Sıcaklığı: 12,8 C 
1988-1996 Yılları Arasında Türkiye Ortalama Sıcaklığı: 12,8 C 
1997-2006 Yılları Arasında Türkiye Ortalama Sıcaklığı: 13,4 C 
2007-2016 Yılları Arasında Türkiye Ortalama Sıcaklığı: 13,9 C 
2017 yılı 14.2 C 
2018 yılı 15.4 C 
2019 yılı ise 14.8 C 
2020 yılının da rekor bir sıcaklık ile kayıtlara geçeceği söylenirken su fakiri bir ülke olarak küresel ısınmayla mücadelede en önde olması gereken ülkelerin başında Türkiye’nin gelmesi çok net anlaşılıyor. Bu anlamda sanayicilerimizin suyu koruyacak önlemler alması, başta arıtma tesisleri olmak üzere doğayı koruyacak, karbon ayak izini küçültecek üretim modellerini benimsemesi de önem taşıyor. 
Donald Trump’un Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi ile başlayan küresel ısınmayla mücadelede geri adım algısı, ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’in tekrar Paris Anlaşması’na geri dönmesi önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 

Topyekûn mücadele şart 

Bu anlamda küresel olarak alınan önleme uymanın, ülke devletlerinin bu konuda yasal adımlar atarak bu mücadeleyi bir devlet politikası haline getirerek küresel mücadele içinde aktif bir bileşen olmalarının zamanı geldi de geçiyor bile. 
Karbon ayak izini küçültmek için atılacak adımlar, vahşi sulamanın önüne geçecek tarımsal önlemler, bölge iklimine uygun tarım politikası belirleyerek çiftçilerin eğitilmesi ve desteklenmesi, enerji tasarrufunu teşvik edici hamleler yapmak ve suyun kullanımında tasarruflu bir hayatı özendirmek ile beraber doğal su kaynaklarımızı koruyacak önlemleri almak sanıyorum bugünün hükümetlerinin öncelikli konularından biri olmak durumunda. 



Sera gazı salınımını durduralım 

Euronews’de çıkan bir habere göre Copernicus İklim Değişikliği Servisinin (C3S) verileri ve Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) yayınladığı rapor 2020’de küresel hava sıcaklıklarının 1981-2010 ortalamalarından 0,6 C, sanayi devrimi öncesi dönemden ise yaklaşık 1,25 C daha fazla olduğuna işaret ediyor. 2020, aynı zamanda kayıtlara geçen en sıcak on yılın son halkasıydı. Bunun son altı yılı bugüne dek görülen en sıcak yıllar oldu. 
WMO’nun İklim İzleme ve Politikaları Servisi Başkanı Dr. Omar Baddour, “Yıllar arasındaki sıcaklık sıralaması, gezegenimizin geçtiğimiz yüzyıl boyunca devamlı ısınma kaydettiği ve bu eğilimin günümüzde devam ettiği gerçeği kadar önemli değildir. Bu ısınmanın sorumlusu, fosil yakıt kullanımından kaynaklanan ve ısıyı hapseden sera gazlarıdır” diyor. 
Kısacası sera gazı salınımı küresel iklim krizi ile mücadelede en önemli cepheyi ve mücadele alanını oluşturuyor. Çocuklarımıza güzel bir gelecek sunmak, iyi bir eğitim alarak sağlıklı ve topluma yararlı birer birey olmalarını istemek ve bu uğurda çaba sarf etmek her ebeveynin ortaklaştığı bir nokta. 
Peki onlara susuz, kurak, doğal afetlerle dolu ve kirli bir dünya bırakacaksak, yaşayacakları güzel bir gezegen kalmazsa tüm bu çabamız boşa gitmeyecek mi? 
O zaman kendi evimizden başlayarak su ve enerji tasarrufu için ne yapabiliriz, armatürlerden muslukların yapısına, rezervuarlara kadar düşünmek ve kendi eylem planımızı hayata geçirmek bireysel hamlelerin başında geliyor denebilir. Evimizden sonra kendi iş yerlerimizde, fabrika ve atölyelerimizde sera gazı salınımı, atık su berterafı ve enerji tasarrufu için neler yapabiliriz onları da değerlendirmek gerekli. 
Bu anlamda haydi gelin egzozumuzu kapatalım, araçlarımızdan inelim, bisiklete binelim. Bisiklet yolları son yıllarda kentimizde de çoğalıyor, bu fırsatı kullanalım. Bu konuda bir çok atılacak adım, alınacak önlem bulunuyor, yeter ki isteyelim. Çocuklarımız için, gelecek nesiller için... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder